Wednesday, December 13, 2006

LOVE HURTS

Allegory of Love:

http://www.youtube.com/watch?v=_a8yiTkBvhE -benim filmim. Vokalde Leonard Cohen.

Flatground Klibi -benim filmim:

http://www.youtube.com/watch?v=BoCj_jOzvoE. Flatground vokalde Yıldıray Çınar. Zaten filmi kesip biçip klip yapan da ta kendisi.

Monday, December 11, 2006

SHALL I?

SHALL I COMPARE THEE TO A SUMMER'S NIGHT?
THOU ART MORE LONELY AND MORE TEMPERED.

Friday, November 03, 2006

Bu aralar ne yaptığımı merak edenlere:
Valla eşşek gibi çeviri yapıyorum. Ayrıca normal insanlar gibi ben de günümün tamı tamına üç (3) saatini trafikte geçiriyorum. Daha bir de kar yağacakmış... beş saate çıkar herhalde. Elimi kaleme sürmüyorum. Sabahları vapurda ne güzel kitap okuyordum, bayramdan sonra herkes vapura mı hücum etti nedir, oturacak yer bulabilene aşkolsun, ayakta sıkış tepiş. Zaten dönerken vapurla değil otobüsle dönüyorum, o başlı başına bir acı ve nefret kaynağı. Şu lanet şehirde on beşinci yılımı kutluyorum, on beş senedir otobüslerde aynı tas aynı hamam. Çevirilere gelince, ne siz sorun, ne ben söyleyeyim, yeryüzünde böyle konular olduğuna inanmazsınız zaten. Yaz gelince Olympos!

Sunday, September 24, 2006

Hit the roof

What we did this summer:



BACK FROM OLYMPOS AGAIN!!

Tuesday, August 15, 2006


I got myself the cheapest smallest Volito... i didn't have time to use it yet! This is the only quick trial. Still busy with translation. Translating a social research textbook. Gosh, it is 600 pages long!

Thursday, June 22, 2006

İstanbul Defterdarları Blogu

I added some of the sketchbook pages that were exhibited in Istanbul Defterdarlari ex. in KarşıSanat Çalışmaları, Istanbul to the defterdar blog. Click to see some seventy pages from fifty artists' sketchbooks.

www.defterdarlar.blogspot.com

İstanbul Defterdarları bloguna defterdarların KarşıSanat Çalışmalarında sergilenen işlerinden bazılarını koydum. Bakmadan geçmeyin.

Wednesday, June 14, 2006

Ihlamurlar Altında

Tam Olympos vakti geldiğinde İstanbul'a aşık oldum... ıhlamur kokuları başımı döndürüyor. Yağmur bir yakışıyor, bulut bir başka yakışıyor; deniz bugün süt limandı, her köşe başında hanımeli kokuları... İstanbul eski sevgililer gibi, hep yanlış zamanda aşık olunan, hep insanın hevesini kursağında bırakan, hep özlenen, hep nefretle anılan... elden ne gelir ki dedirten insana. Ben böyle ıhlamur kokusu duymadım. Yıllardır ilk kez Haziran ayını İstanbul'da geçiriyorum, aklımı yitirmek üzereyim. Ben böyle güzellik görmedim. Vay canına... Ne şehirmiş ama ya! Canımıza okuyor yıllardır gıkımız çıkmıyor. Daha da süzülüyor kirpiklerimizin arasından aşık gözlerimiz. Tövbe tövbe.

Tuesday, June 13, 2006

Drawn from Memory




















Belleğin bizi ısıtan kumaşı. Alzheimer hastaları için bir proje için taslak olarak çizmiştim, tabii ki bitiremedim, zamanı geçti.

Moleskine








Monday, June 12, 2006

I am back from Olympos!

Back from holiday... Yaptık bir hafta olympos tatili, döndük...

Monday, May 29, 2006

"Sırada biz varız"

Thursday, May 11, 2006

Bibi

Bibi has everything you need... herşeyin en güzeli Bibi'de
www.bibi.org/box

Sunday, May 07, 2006

new portfolio

I now have a new portfolio which is quite easy to use and see. Not detailed like my web site, not too crowded like my blog, just to the point. You can also make a portfolio for yourselves for free there... quite cool site actually. Thanks to Josie.

www.warmtoastcafe.com/art/sedefozge

Koray kızar şimdi bana niye İngilizce yazıyon diye. Koray bak yeni portfolyo yaptım kendime, tembel işi, kolaycacık. Sen de yap bi tane kendine.

Saturday, May 06, 2006

LINKS

sedefozge website
ESHK -edebiyattasanattahayattakopya!
ilkersak
prosak
yildiraycinar
drawn!
hafriyat
defterdarlar
zeynep özatalay
snail
pınar bektöre

ESHK Blogu Yayında!

ESHK kendini artık nette de ifade edecek! Kitapçılar, sokaklar, bloglara karışıyor! Aranan ve seyrek bulunan Kopya! dergisinden elzem yazılar için tıklayın:
KOPYA!

Sunday, April 23, 2006

Thursday, April 20, 2006

New Painting Blog

Painter IlkerSak's oil paintings are at last on the web! See:
www.ilkersak.blogspot.com

Also check this out for his other works:
www.pro-sak.blogspot.com

Friday, April 14, 2006

CARAVAGGIO

I saw Derek Jarman’s Caravaggio at last. It is like reading Dostoevsky for the first time in your thirties; you feel deeply sorry for having wasted all those years in ignorance after realizing what a great feast for the hungry soul it is... no, I ain’t exaggerating. On the other hand, life experience (or rather, cultural experience let’s say) of the-late-reader (and in my case, the-late-viewer) allows him/her to appreciate the piece at hand more than he would some years ago. It is sorrow that I feel since I saw Caravaggio yesterday, sorrow of the impotent living, in regard to absolute power of the dead, of the painter, of the director, of light, of darkness.

Yes, it is weird to compare the impact of a Jarman film with Dostoevsky’s work. And yes, it was that deep, the impact.

And some days before that there was CSONTVARY, but that is a different story to be told some other time.

I loved all the films I saw this year in the Istanbul film festival. Yaşasın festivalin 25. yılı. Bizi yıllardır kazıklayıp durmanızın öcünü aldık işte, demek ki biletler ucuz olunca kimse ölmüyormuş. Öldünüz mü yoksa? Bana ne ya.

Bubble –Steven Soderbergh, 2005
Csontvary –Zoltan Huszarik, 1979
Caravaggio –Derek Jarman, 1986
Inside Deep Throat –Bailey & Barbato, 2005
Italian for Beginners –Lone Scherfig, 2000
Journey to Italy –Roberto Rossellini, 1953
Keane –Lodge Kerrigan, 2004
Tideland –Terry Gilliam, 2005
Working Man’s Death –Michael Glawogger, 2005

Bubble: Soderbergh for Dogma
Csontvary: Philosophy of art and madness, east and west
Caravaggio: Would Nigel Terry marry me?
Inside Deep Throat: No, I can’t, sorry
Italian for Beginners –Dogma vs. Von Trier, the winner is Dogma of course
Journey to Italy –I had not realized that Ingrid Bergman was such a big boned woman
Keane –Well, Damian Lewis will do if Nigel Terry does not
Tideland –As great as Svankmajer’s interpretation of Alice

Working Man’s Death –everything but the end (the German part)

Saturday, March 18, 2006

Schiele Sevenler Derneği Üyeleri Ölü Sevici mi?

Günün Ressamları: Egon Schiele ve Otto Dix. Schiele 1890’da, Dix 1891’de doğmuş. Schiele 1918’de (dünya tarihinin en acımasız yılıdır lanet olasıca) gripten ölürken (aynı yıl önce Klimt, sonra Edith Schiele ölmüş), Dix 1969’a kadar yaşamış.
Niye Günün Ressamları: Çünkü ben bugün en çok onları seviyorum. Hatta bugün radikal bir değişiklik yaptım, Dix’i daha çok seviyorum.
Schiele’nin manzara resimlerini gördüm geçen yıl. İnanılmazlar. Resimlerin kitaplardaki fotoğraflarına bakınca gerçeklerinin bu kadar etkileyici olduğunu tahmin etmiyor insan. Bugün onları figürlerinden daha çok seviyorum.

Schiele’ye tapanlar derneği kuracağım. Öyle canım cicim değil, daha neler; çok karanlık ritüelleri olan çok karanlık bir topluluk. Acı çekecek herkes. Savaş, memuriyet, karşılıksız aşklar, mutsuz evlilik, açlık yoksulluk olacak dernek kimlik kartlarında. Karanlık ayinler yapılacak tuvaller üzerinde siyah yağlı boyayla. Karanlıkta ellerimizde mumlarla pencerede dikilip yolun karşı yakasındaki köşkte Klimt sevenler derneğinin düzenlediği akşam yemeğini izleyeceğiz. Orospuları arka odaya kilitlemiş olacağız. Ağzımızın kenarından siyah yağlı boya akacak. Onların ağızlarının kenarından tavuğun pilavın yağı akacak. Biz kaba kumaşlara bürünmüş olacağız, onlar satenle ipekle ışıldayacak. Aramızdaki yolda Dix sevenler derneğinin üyeleri sakat sakat sürünecekler, tornetlerin üzerinde elleriyle parça parça vücutlarını çekecekler. Yollar savaş gazileriyle dolacak, fahişelerle, denizcilerle, aralarında aileler gezinecek ellerinde müzik aletleri, karılar kocalarının beline sarılıp mutlu evliliklerini kutlayacak. Garip bir gün olacak. Yer Bebek olmayacak. Köşkler, viskiler, yüksek tondan kahkahalar yağmur tarafından silinip götürülmüş olacak. Klimt’in köşkü sadece bir yansıma olacak. Mumun cama vuran ışığının oyunu.

Ruh eskiyince resim de eskir. Hatırlatayım dedim.

Evet, sana dedim.

HUSSEIN CHALAYAN

Latin alfabesinin kullanıldığı dillerde, Latin alfabesi dışındaki alfabeleri kullanan dillerdeki isimler İngilizce’ye çevrilerek yazılıyor. Yani Arapça, Japonca, Çince, Rusça isimler kendi dillerindeki yazılışlarının harfi harfine Latin alfabesine çevrilmesiyle değil, okunuşlarının Latin alfabesinde kodlanmasıyla başka dillere aktarılıyorlar. Salman Rushdie gibi, Aijaz Ahmad gibi. Latin alfabesi kullanılan dillerdeki isimler ise eğer o dilde yerleşik başka bir karşılıkları yoksa aynen kalıyor. Biz bu yüzden Dostoyevski, Konfüçyüs diyoruz ama Pikasso demiyoruz. Türkçe Latin alfabesiyle yazılıyor. Yani Arapça ya da Çinceden farklı olarak, Türkçe isimler neredeyse Türkçe’de yazıldıkları gibi yabancı dile çevrilebiliyor. Bazı dillerde ü, ö, ç, ş harfleri bulunmadığı için bunlar u, o, c, s gibi yazılıyor vb. Bu yüzdendir ki benim pasaportuma yabancı vize vurduklarında Sadaf Ozgah yazmıyorlar, Sedef Ozge yazıyorlar. Tersi cehalet olurdu. Onlara benim adımın Arapça değil Türkçe olduğunu ve Arap alfabesiyle değil Latin Alfabesiyle yazıldığını hatırlatmak zorunda kalırdım korkarım.

Hussein Chalayan...

Anlaşılır şey değil.

Sunday, March 12, 2006

Wednesday, March 08, 2006


Banksy and the tourist with a plastic bag. turistin elindeki naylon torbanın içinde türk malı tişörtler var; üç tanesi beş sterline.

Monday, March 06, 2006

Defterdar Sergisi bitti, Kitap Kitapçılarda


İstanbul Defterdarları Sergisi sona erdi. Kitap kitapçı raflarında yerini aldı, sizin kütüphane raflarında da yerini almasının vaktidir. Ama alacak olanlar mümkünse benden alsınlar... Evlere servis yaparım hem. Bi çayınızı içer, varsa böreğinizi de yerim ama ona göre. İndirim mindirim yok, o da nereden çıktı? Adam bize indirim mi yapıyo ki ben size yapayım?

Sunday, March 05, 2006

Schiele ile yakarız gemileri


Albertina'daki Schiele sergisinden evrensel-kardeşlik-kardeşimin hedayesi

Thursday, March 02, 2006

YALAN SÖYLEME DEDİM SANA!!!!

Ben defter falan tutmuyorum. Hayatta aklıma gelmez defterimi açayım da şunu bir çiziktireyim diye. Yıllardır ilk defa bir defterim var ve onun da sadece on sayfası dolu. Evet, orta okuldayken defterim vardı ama lisedeyken hala aynı defterim vardı ve üniversitedeyken defterim mefterim yoktu, normal insanlar gibi canson kullanırdım. Sonradan birkaç defter bitirdim, biri tamcemalin eline geçmiş işte. Aleyhimde delil olarak kullanıyor. Yanımda defter taşımayalı beş sene oldu. Zaten insanın yanında taşıyabildiği küçük defterlerden sıkıldım, ferah defterleri sever oldum. Zaten küçük çanta modası var, neresine sığdırayım. O sivri burunlu ayakkabılar da çok rahatsız. Kitabı çok sevdim, çok eğlenceli ama onun hakkında söyleyecek başka bir şeyim yok. Ben ne bileyim defter ne kitap ne defterdarlar nasıl bir araya geldi ve neden hala görüşmeye devam ediyorlar. Okuldan arkadaşlar diye heralde. Medya manyağı değilim. İnsanın karnına ağrı giriyor oralarda. Ayrıca yalan atmaktan dilim şişiyor. Radyo ve televizyonlarda program yapan insanlar android gibiler. Şahıslarından bağımsız olarak. Döner sandalyeler üzerinde yaşıyorlar, sürekli saniye sayıyorlar, bağırarak konuşuyorlar, çok sinirliler, hiçbir şeyi gerçekten merak etmiyorlar. Ayrıca insana korku salıyorlar. Medya binaları o kadar korkutucu değil. Ama sıkıcı. Ve dekorları inanılmaz derecede çirkin. www.defterdarlar.blogspot.com blogunu ben tek başıma bulmadım, ömerle aynı gün yumurtlamışız, ama soran olursa ben buldum benimdir diycem, onun da umurunda diil. Zaten kimsenin bir iş koyduğu falan da yok, ömere atıcam topu kaçıcam buralardan. Belki banuhanımla bahamalara giderim. Ctesi günkü söyleşiyle en ufak bir alakam yok. Konuşanları dinlemeye gidicem sergiyi bir daha gezeyim diye. En beğendiğim işi seçicem gizli gizli. Hadi ilk on işi diyelim. Tabii ki kimseye söylemiycem senin işini çok beğeniyorum diye. Duvarlar gazete kağıdıyla kaplıymış gibi davranıcam. Kimse beni sevmediği için kimseye kitap falan da aldıracak ya da alacak değilim. Zaten param yok. Meraklısı edinsin bana ne. O kadar radyodan radyoya biralar içtik, meyhanelerde süründük, çizen bilir, bi allahın kulu da az yiyeyim de bir kitap alayım demediyse ben napiyim, kapınıza mı dayanayım artık. Hadi bugün de böyle, sağlıcakla kalınız, pırasa kereviz havuç bezelye soğan brokoli haşlayıp çorba yapınız. Ben gene zehirli hazır çorba içtim bir litre. Tavuklu. İğrençti. Sebzelisi iyi oluyor halbuki. İçen bilir. Hadi yürü ya kulum, çevir çevirileri, gezdir köpekleri, topla naylon torbaya kakaları. Toplayan bilir. Bu bilir meselesini de ilan buldu ben diil.

Monday, February 27, 2006

Müze-sanat-ticaret

Bütün müzelerin içinde dükkanlar var. Özel sergilerin kitapları, sanatçılarla ilgili kitaplar, derken posterler, sonra t-shirtler, çantalar satılıyor. Ben üzeri Klimtli peçete aldım müzeden bir keresinde. Sabancı Müzesinde gördüm, şemsiye satılıyordu. Marketten kapağında Brueghel olan nefis bir ahududu reçeli almışlığım da var. Sonra küçük eskiz defterleri, en çok da kalem. Bazı müzeler muhteşem desen kalemleri, kömür kalemler, grafit vb. kalemler satıyor. Şimdi, ta en başa dönemeyeceğimize göre, yani sanat eseri meta mıdır, sanat ne içindir vb, sadece bu müze metacıkları üzerinden birkaç fikir yürütsek tabii ki sakata geliriz. Bir arkadaşım peçeteye ve reçel kavanozuna baktı (tabii ki reçel çoktan bitmişti, içinde karabiber duruyor şimdi), markette satılması başka, müzede satılması başka, dedi. Ama allasen, kitap defter tamam, şemsiye bile tamam, severiz biz gösterişi kızlar olarak, ama Klimt'e balıklı ellerimi ve kenarından marul sarkan dudaklarımı mı silicem yani? Şuradan geldik bu kaygan zemindeki duruşumuza (benim), ben düşündüm de, insan müze dükkanlarından giyinebilir... ev bile döşeyebilir. Ama aslolan sanattır tabii. Çizen bilir!!!

Friday, February 24, 2006

Exhibition - 270 pages from 90 artists' sketchbooks


Karşı Sanat'ta (opposite of St. Anthony Church in Beyoğlu)Defterdar Sergisi sürüyor... bu benim sergideki sayfalarımdan biri.



bu da sergide canlı mumya fotoğrafı. Dylan Dog kostümümle tabii. neden bi fotoğrafta da güzel çıkmıyorum ya?
Pssst... biz NTV'de 24 Saate canlı yayına çıktık TamCemal ve İlanımla...

çatlasın düşmanlar. Heyecandan maymun gibiydik ama olsun... Banu Hanim yavruymuş bu arada, merak edenlere, kaşı gözü harbiden güzel.

Monday, February 20, 2006

T-shirt baskısı için desen. 30 yaş canavarı


Gidip beyaz t-shirt uzerine bastırmak isteyene büyük imaj benden hediye...

Thursday, February 16, 2006

"Ölçüyü Aşan Defterdarları Uyardık"

'Ölçüyü aşan defterdarları uyardık'
26/03/2003 (62 defa okundu)

HANİFE ŞENYÜZ'ÜN HABERİ
ANKARA - İstanbul başta olmak üzere bazı defterdarlıklar, Vergi Barışı Yasası'ndan tüm mükelleflerin yararlanması için 'tehditvari' uyarılar yaparken, Gelirler Genel Müdürvekili Osman Arıoğlu, 'ölçüyü kaçıran' defterdarların uyarıldığını söyledi.

RADİKAL - İSTANBUL - Mükellefleri aba altından sopa göstererek matrah artırımına zorlayan bazı defterdarları ölçüyü kaçırdıkları için uyardıklarını söyleyen Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdür Vekili Osman Arıoğlu'nun kendisinin bile aynı yöntemi uyguladığı ortaya çıktı.

Tuesday, February 14, 2006

İSTANBUL DEFTERDARLARI ÇIKTI

TamCemal Genç'in kendi elceğizleriyle hazırladığı İstanbul Defterdarları kitabı çıktı. 69 defterdarın (ben de varım) defter sayfalarından seçmeler var kitapta. Eğlenceli olmuş, güzel olmuş. TamCemal var, Memed Erdener var, NerminEr var, Ömür Kökeş var, İlan Sayın var, Nalan Yırtmaç var, Hafriyat var, Lamia Karaali var, Neriman Polat var... daha neler neler var. Defterdar sergisi 22 Şubat'ta Elhamra'da Karşı Sanat'ta açılıyor. Kitabın satış fiyatı 35 YTL. Yılmayın, korkmayın, kocaman kitap, kuşe kağıt, tam tamına 272 sayfa. Hafriyat Yayınlarından. Eh, sergi açılışında görüşürüz. Tan Cemal'in eline gözüne sağlık. Vay be...

Friday, January 27, 2006

John Berger's Picasso portrait

Started re-reading Berger's The Success and Failure of Picasso. I have always admired Berger's resistantly analytical approach to art. I was thinking that this re-reading would make me feel odd because i would find the text that once i admired so deeply old-fashioned and over-political in terms of criticism. Yet i am quite enjoying it and actually it made me draw out his letters to Katya Berger Andreadakis on Tiziano from the library and take a closer look to his drawings there... Well, it is still snowing outside -it has been snowing non-stop for the last four days- and i am the happiest of all those stuck in their homes hoping that the weather will get better soon. Hooray for Berger and Picasso!

Sunday, January 08, 2006

Friday, January 06, 2006